page-cover

Geleneksel GİV İftarı Genar Başkanı İhsan Aktaş’ın ve İstanbul Üniversitesi Rektörü Osman Bülent Zülfikar’ın katılımıyla gerçekleşti.

Haber 14.03.2025

 

 

 “Avrupa Devletleri gerilerken bugün Türkiye adım adım büyüyor”

 

Girişimci İşadamları Vakfı (GİV) tarafından düzenlenen GİV geleneksel iftarı, İhsan Aktaş (GENAR Yönetim Kurulu Başkanı) ve İstanbul Üniversitesi Rektörü Osman Bülent Zülfikar’ın katılımlarıyla 11 Mart 2025’te Bahariye Mevlevihanesi’ndeki Vakıf Merkezi’nde gerçekleştirildi. “Türkiye’nin Girişimci Geleceği” konu başlıklı programda Türkiye’nin dünya genelinde bugün geldiği pozisyonun önemini anlatan İhsan AKTAŞ, girişimcilere çarpıcı bilgiler verdi.

 

Ülkelerin ekonomik büyümeleri için önemli role sahip olan girişimciliğin Türkiye’de desteklenmesi, özendirilmesi ve yaygınlaştırılması için çalışan Girişimci İşadamları Vakfı (GİV) geleneksel iftarı 11 Mart 2025 Salı günü Bahariye Mevlevihânesi’ndeki vakıf merkezinde düzenlendi. Kuran-ı Kerim tilaveti ve duanın ile başlayan programda sırasıyla GİV Genel Başkanı Mehmet Koç, İstanbul Üniversitesi Rektörü Osman Bülent Zülfikar ve GENAR Yönetim Kurulu Başkanı İhsan AKTAŞ konuşmalarını gerçekleştirdiler.

Devir cephelerin değil, finansmanın, şirketlerin, dünyada güç sahiplerinin devri haline döndü.

Girişimci İşadamları Vakfı Genel Başkanı Mehmet Koç yaptığı açılış konuşmasında

“Girişimci Anlamaları Vakfı'nın bir temel öğesi var. Biz diyoruz ki girişimci olun. Girişimci olun demek bir şirket kurun, müracaat edin, ondan sonra da devamını takip edin demek değil. Aslında biz kendimize ve sizlere bütün genç arkadaşlarımıza diyoruz ki arkadaş çalışın. Daha çok çalışın. Rakiplerinizden çok çalışın. Komşu ülkelerinizden çok çalışın. Komşunuz olmayan rakip ülkelerden çok çalışın ki dünya coğrafyasında bir ağırlığınız olsun. Değerli arkadaşlar savaşlar şekil değiştiriyor. Bakın son hemen Kuzey komşumuzda yaşanan savaşı gördünüz. Ukrayna Rusya savaşını. O kadar benzer silahlara artık insanlar, ülkeler sahipler ki bir türlü bitmiyor. Eskiden olsa işte bir ovada toplanırdı. Yüz bin bu tarafta, yüz bin bu tarafta bir cenk olurdu. Ama üç gün, ama beş gün, ama üç ay, ama beş ay biterdi ve bir galip, bir mağlup olurdu. Şimdi devir öyle değil arkadaşlar. Devir cephelerin değil, devir finansmanın, devir şirketlerin, devir ideolojilerin değil, devir dünyada güç sahiplerinin devri haline döndü. Ve burada biz hepimiz biraz birer fert olarak sorumluyuz. Bunu girişimci olarak daha büyük volümle yapabiliriz diye biz size öneriyoruz. Kendimize de öneriyoruz. Diyoruz ki arkadaşlar daha çok çalışalım. Türkiye'nin arkadaşlar çok büyük avantajları var elhamdülillah. Türkiye'nin içinde sahip olmadığı şeyler var. Çok yüksek teknolojiye yeni yeni sahip oluyoruz. Petrole, doğalgaza yeni yeni sahip oluyoruz. Nüfusumuz maalesef bir artış çizelgesinin sonunda çok da artmıyor göç almazsak. Böyle çözülebilecek makro problemlerimiz var. Biz diyoruz ki GİV olarak arkadaşlar girişimcilik bunların pek çoğunun çözülebilecek makro problemlerimiz. Biz diyoruz ki gibi olarak arkadaşlar girişimcilik bunların pek çoğunun çözümü. Yani çalışmanın, işsizliğin çözümü girişimcilik, yerinde istihdamın çözümü girişimcilik. Cari açığın, cari açığı yenmenin çözümü, ihracatı artırmanın ithalatı düşürmenin çözümü girişimcilik, yani bir kardeşimiz bir şey eline atacak, orada bir şey geliştirecek ki biz bunu ülke olarak satalım ya da kendimiz kullanalım ve kendimize bir sağlam cephe edinelim. Bugün bizim cari açığımız yetmiş seksen milyar dolar civarında benzer nüfuslu ülkelerin arkadaşlar Güney Kore'y, örnek alsanız, Almanya'yı örnek alsanız, Fransa'yı, İtalya'yı örnek alsanız en az yüzer yüz ellişer milyar dolar cari fazlaları var. Bu iş rakam meselesi. Yani eee hani meşhur bir söz var ya para konuştuğunda gramer sorulmaz deniyor. Böyle çok biraz avam ama benim çok hoşuma gider. Ya parası konuşulduğunda adam şimdi oturuyor. Amerikan Başkanı masaya oturduğunda rakamlara başlıyor. Kim ne ödeyecek diyor. Kimden ne alabiliriz? Kimden neyimizi artırabiliriz? Neyimizi eksiltebiliriz? Türkiye'nin bu çok kutuplu dünyada arkadaşlar büyük bir şansı var. Bizim talebimiz GİV olarak bunun farkında olalım. Ey gençler ülkemizin içinde bulunduğumuz avantajlarımızın savunma sanayimizin teknolojimizin yani Amerikan'dan baktığımızda biz küçük Çin diye görünüyoruz. Çin'den baktığımızda küçük Avrupa diye görülüyoruz. Afrika'dan baktığımızda fiyatlarımız Çin'le kalitemiz Avrupa ile yarışabiliyor. Allah’a hamdü senalar olsun. Bunda tabii ki Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinin çok büyük katkısı var” diyerek Türkiye’nin son 22 senede geldiği stratejik, ve jeopolitik konumu ekonomik verilerle anlatan Koç, “Şu anda masalarda Türkiye'siz masa kurulamıyorsa, hiç alakamız olmayan konularda bile artık Türkiye'siz dünyada kolay masa kurulmuyor. Bu açığı kapatmanın yolu da çalışmak çalışmak çalışmak. Bu ülkede ihtiyacımız olan her şey var. Gelecek nesiller de bu topraklarda bağımsız olarak gerçek bir yaşam anlayışıyla yaşasınlar istiyoruz” diyerek katılımcılara teşekkür ederek sözlerini tamamladı.

Birbirlerinden kopuk olan üniversite anlayışı tarihte kaldı

İstanbul Üniversitesi Rektörü Osman Bülent Zülfikar:

“Bu mübarek ayda iftar organizasyonu gerçekleştiren başta Girişimci İş Adamları Vakfı Başkanı ve Yönetim Kurulu olmak üzere tüm üyelerine, tüm gönüllülerine ve buraya teşrif eden tüm misafirlere bu temennilerimi bu ay dolayısıyla bize ikram edilecek temennilerin sahibi olmalarını, onunla müşerref olmalarını niyaz ediyorum. Biz de üniversiteyle girişimci iş adamları vakfımız arasında bir ortak işbirliği protokolü oluşturduk. Üniversiteler hayatın içerisindeyse ticaretin de sanayinin de hayatın bütün katmanlarının da içerisinde olmak zorundalar ki terakki olabilsin. Üniversitelerin birinci görevinin araştırma olduğunu biliyoruz. Eğer bir yerde araştırma varsa, Hazreti İbrahim'in tabiriyle yıldızlara bakıp, aya bakıp, güneşe bakıp, kâinatı anlamak ve oradan hayata anlamak da vardır. Ve araştırmacılık budur. Dolayısıyla araştırmacı kimlik de bunların tamamını kapsar. Eğer bir yerde araştırma varsa oradaki eğitim, oradaki her şey mükemmeldir. Çünkü kanıtlanmıştır, ispatlanmıştır. Ve oradaki eğitim paha biçilmezdir. İnsanlar oraya büyük büyük paralar vererek oraya gelmek isterler. Eğer orada araştırma yoksa o zaman ne vardır? O zaman iki şey vardır. Bir, ezber vardır. İki, taklit vardır. Ama araştırma varsa bunun da iki tane büyük faydası vardır. Bir, o araştırmanın topluma olan bulduğuyla, inovasyonuyla topluma olan faydaları vardır. İki, o kişinin hayatına bulduğu patentlerle, bulduğu buluşlarla hayatına ve ailesine kattığı büyük bir mirası vardır.

            Birbirlerinden kopuk olan üniversite anlayışı tarihte kaldı. Çünkü tarih biliyorsunuz artık yüzyıllarda değil, on yıllarda bu dijital çağda tarih çok hızlı yazılıyor. Bizler de üniversitemizin kapılarını açık, duvarlarını ortadan kaldıracak bir anlayış içerisindeyiz. İnşallah Girişimci İşadamları Vakfı'nın ve bütün iş adamlarımızın, bütün insanlarımızın bu vesileyle, bilimle, kanıtlanmış bilgiyle iç içe olup, dünyayla yarış edebilir özelliklerini sağlarlar, aksi halde bu tehlikeyi hepimiz hissediyoruz. Bu tehlikeyi çözebilmenin yolu bu alanlarda kol kola yürümektir” diyen Zülfikar kendisini davet eden GİV yönetimine teşekkür ederek sözü misafir konuşmacı İhsan Aktaş’a bıraktı.

“Avrupa Devletleri gerilerken bugün Türkiye adım adım büyüyor”

 

Kürsüye Gelen İhsan Aktaş katılımcıları selamlayarak başladığı konuşmasında

“Bir konuyla yüzüne geldiğiniz zaman eğer sosyal bilimlerden girişimciliğe kadar sanayicilikten gazeteciliğe kadar birçok şeyle uğraşıyorsanız böyle zihninize tonlarca bilgi akıp gelecek. Biz de bunları ayıklayacağız, işlerinden faydalı olanları bulup size aktarmaya çalışacağız. Aslında çoğu zaman bu konularda dünya o kadar öğrenime açık hale geldi ki eskiler aslında nitelik ya da görgü, bilgi babadan oğula yukarıdan aşağıya doğru akardı. Aslında öyle zannediyorum ki ilk kez çağ değişti. Hani yakın çağ, orta çağ derlerdi ya. Bence bu büyük değişimde bilgiler artık çocuklardan babalarına doğru, aşağıdan yukarıya doğru akmaya başladı. Fakat babadan çocuğa geçen bilgide bir görgü, bir terbiye, bir damıtılmışlık vardı. Artık çocuktan yukarıya akan bilgiler de biliyorsunuz özellikle sosyal medya üzerinden ham bilgiler…  İbni Haldun'un kent yaşamından bahsederken kullandığı bir ifade var. Der ki bir köylü buğdayını toplar, el değirmende öğütür, ekmeğini yapar yer. Fakat kente taşındığı zaman eğer bir ekmek yapılacaksa bir değirmene ihtiyaç var. Un öğütecek, bir fırıncıya ihtiyaç var, odun taşıyacak ve yapacak ya da getirecek bir adama ihtiyaç var, çalışana bir ihtiyaç var. Der ki hayırlı olsun, hayat kente inmiştir ve geniş bir organizasyon başlamıştır. Sadece ekmek yapımı ile ilgili bir organizasyonu düşündüğümüz zaman İbni Haldun artık o köy yaşamında daha karmaşık bir yaşama geçtiğinizden bahseder. Şimdi girişimcilik konularına çalışırken aklıma çok ilginç bir şey geldi. Bu Çinli CCTV var. Onlar, işte Türk İstanbul'da yaşayan Çinliler biraz da kendi nüfuslarını artırmak için beni de işlerine katarak bir İpek Yolu Derneği kurdular. İşte hemen bizim iş yerinin alt katını Çince tabelalarla döşediler. Ben bilmiyorum ki tabelada ne yazıyor, ben kimim orada, pozisyonum ne. CCTV'den de çok önemli bir yetkili gelmiş. Biraz da İstanbul'u gezmek için. Mülakatı da kendisi yaptı. İşte buradaki başkan olarak Türkiye'deki falan... Dedi ki İpek yolu kervancılığının fonksiyonu neydi diye bir soru sordu. Dedim ki yani bugün dünyamızda binlerce meslek, gazetecilik, medya, iletişim, taşımacılık, ticaret yani onlarca kalem ya da yüzlerce binlerce kalemden bahsediyoruz ya. Aslında baktığınız zaman bir kervan tek başına bugün yapılacak işlerin tamamını yapıyordu. Kervanı yüklediniz aslında bir şehirden bir şehre kültür götürüyor, bir yerden bir yere haber götürüyor.  Aynı zamanda mal taşımacılığı yapıyor, aynı zamanda ticaret o kervan üzerinden dönüyor. Bir bakıma dünyadaki değişim aslında Çin'den yola çıkıp Avrupa'ya kadar uzanan kervanlar üzerinden anlaşılabiliyordu. Ve aynı zamanda da geriye dönüşte de yine Avrupa'dan yeni bilgiler alıyor, yeni ürünler alıyor. Bir bakıma mal değiş tokuşu da kervanlar üzerinden. Şimdi Çin'den bir bilginin çıkıp Londra'ya gelmesi ya da Fransa'ya gelmesi ya da İstanbul'a gelmesinin kaç ay düşündüğünü farz edin. Bir de geriye dönüşte kaç ay geriye gideceğini ya da o kervan saraylarda bulundukları yerlerde hangi bilginin nasıl dağıldığını düşünün. Şimdi o günkü dünyanın hızıyla, girişimciliğiyle ya da ticaretiyle bugünü düşünün. Fakat şartlar ne olursa olsun arkadaşlar dünyada hem kendi ülkeleri, yani ülke içinde hem uluslararası alanda ticaret her zaman hükmünü sürdürmüştür. Ve bir bakıma da aslında devleti genelde siyasiler yönetir ama yönetim kararlarını ve devletlerin nasıl yönetileceğini ticaret erbabı belirlemiştir. Biraz böyle girişimin zayıf olduğu bir ülkeden bir örnek vereyim. İran böyle devletin çok baskın olduğu işte vakıflar eliyle ve devlet eliyle ekonomimizde yüzde 85'in devletin elinde olduğu bir mekanizma. Ve orada devletin bir alımı ortaya çıkar. Mesela 100 ton yağ alınacakmış. Devlet bürokrasisinden haberi olanlar, koşanlar, uğraşanlar, yolda birbirine çelme takanlar, 100 kişi bu işle ilgileniyor. İşte Türkiye'ye geliyorlar, başka ülkelere gidiyorlar. Fakat aradan bir zaman geçtikten sonra pazarı bozaklar. Pazardaki büyük tüccar işi bağlamış, malı satın almış, geriye İran'a teslim etmiş. Fakat o habersiz koşanlar hala yolda birbirlerine çelme takmaya devam ediyorlar. Dolayısıyla tüccar işini bilir ve kestirmeden de işini yapmayı becerir. Bugün ben Türkiye'nin pozisyonunu hem uluslararası diplomaside hem büyümede hem bölgesel nüfuz kullanmada biraz Osmanlı'nın kuruluş dönemine benzetiyorum. Yani Türkiye adım adım büyüyor, Avrupa devletleri biraz da geriliyorlar. Ve pozisyon hemen hemen aynı. Dikkat edin, geçtiğimiz günlerde bir İtalyan siyaset bilimci bir ifade kullandı. Türkiye ile hangi Avrupa devleti karşı karşıya geliyorsa bu devlet doğal kaybeden olacaktır. Bu bir siyaset bilimcinin bir öngörüsü. Fransa ile Türkiye, Akdeniz'de bir çatışma durumuyla karşı karşıya kalmıştık. O zaman bu ifadeyi kullandı. Şimdi ABD ile Avrupa arasında bir problem ortaya çıktığında, ABD'nin baskısıyla Avrupa devletleri Çin'le aralarına gümrük vergileri koyduğunda Türkiye'ye olağanüstü bir fırsat çıkıyor arkadaşlar. Belki de bugünlerde bütün genç girişimcilerin çantası elinde fellik fellik Avrupa'nın içlerinde olması gerekiyor. Onlar bize doğru geliyorlar. Şimdi Çin-Tayvan savaşı ihtimaline karşı Avrupa sanayisi tedirgin. Trump Avrupa'ya büyük oranda vergiler koyacak. Nasıl ki Rusya ambargoyla karşıya geldiğinde birçok tedariğini biz karşıladıysak Avrupa şu an Türkiye'ye zorunlu olarak hem siyasi hem ticari olarak yaklaşmak zorunda. Zaten bu 4 saatlik mesafeyle bizim Avrupa'nın işi ve bütün Avrupa devletlerine ulaşmamız bize olağanüstü bir güç veriyor” diyen Aktaş “henüz bilgi teknolojileri alanında radikal ilerleme yapamamış olsak da sanayi üretimi ve teknik anlamda mühendislik fakültelerimiz var. Önemli ODTÜ gibi işte İstanbul Üniversitesi'ndeki çalışmalar ya da İTÜ gibi şeylerimiz var. Temel mühendislik bilimlerinde çok iyi bir durumdayız” diyerek çarpıcı örneklerle Türkiye’de girişimcilik konusunu anlattı.”

 

GİV geleneksel iftarındaki konuşmaların ardından GENAR Yönetim Kurulu Başkanı İhsan Aktaş’a GİV Başkanı Mehmet Koç tarafından plaket takdim edildi. Çekilen hatıra fotoğrafının ardından program sona erdi.